28 Eylül 2012 Cuma

proje mroje

İlk Tubitak projesi verirken oldukça heyecanlanan ve çıkacağından kesin emin olan ben, gelen cevabı görünce oldukça şaşkınlık yaşamıştım. Deniyordu ki projeniz özgün değil! Nasıl olur? Memleketimizde böyle bir ürün yoktu ve Ar-Ge kapsamında verdiğimiz bu proje ithalatı bile yapılmayan bu ürün için oldukça önemli olmalıydı. Haliyle bünye soğudu gelen cevapla, şirket olarak umutsuz vaka kaldık.

Epeydir gündemde olan bu olay bu sene yine gün yüzüne çıktı ve dedik ki; bu sefer kesin danışman firma bulmamız lazım demek ki birşeyleri yanlış yapıyoruz. Rotamızı bulduğumuz teknokentte yer alan danışman firmamıza çevirdik. Görüştüğümüz kişiler anlattığımız yeni projemize kesin çıkar gözüyle bakıp bizi yeniden heycanlandırdı, umutlar yeniden alevlendi. Neden olmasın dı? Herkes yapmıyor muydu? Duyduğumuz tüm hikayeler, projeler sayesinde birçok ekipman sahibi olan firmalar da gaz verdi bize ve yeni proje için kolları sıvadık. Tabi bu sırada önceki projemizin hakeme bile gitmeden aldığı cevabı da irdeledik danışmanlarla. Kuşluk yapıp Ar-Ge projesine "üretilmesi" şeklinde bir başlık atarsan olmazmış tabi öğrenmiş olduk :) Biz geliştirmeye çalışacaktık, projenin adı üstünde :) Bir rahat nefes aldık tabi bu sayede, bu sefer ki yazımla ilgili sıkıntıları taşımayacaktı.

Proje yürütücü olarak ben birkaç günde projenin yazımını bitirdim ve kontrol için danışmana gönderdim. Bu zaman zarfında sürekli düzeltmelerle 8. kayda kadar ulaştı. Gerekli ekipman ve malzemeler ile ilgili alınan proforma faturalar ve projenin bütçesinin ayarlanması işlemleri de taaam bugün bitti. Çünkü bazı ufak detaylar varmış bilmediğimiz; aldığımız proformalardaki tutarlar yüksek kalmıştı. Personel giderleri, ekipman giderleri ve adam/ay oranının belli bir oranının olması gerekiyormuş. Ona göre proformalar ve diğer girdiler özenle tekrar kontrol edildi ve bugün tamamlanmış oldu. Ve hatta 10dk önce gönderdim mailimi danışman firmamıza, sisteme girişinin yapılıp Tubitak'a gönderiminin tamamlanması üzerine.

Ne diyelim hayırlısı olsun, umarım bu sefer uzman kafadan olmaz demez, hakem gelir kontrol eder ve olumlu raporunu sunar Tubitak'a ve biz önümüzdeki projelere bakarız.

Benim ve şirketimiz adına hayırlı olsun diyerek noktalıyorum :)

20 Eylül 2012 Perşembe

blog kurdu

Çok araştırıyorum, çok okuyorum, birinden diğerine zıplıyorum ve bu bana hem keyif veriyor hem de yeni şeyler öğrenmeme vesile oluyor. İnsanların gerçek hayatlarını kendi yazılarından okumak yeni hayatları görmek, keşfetmek bana roman okuyormuşum veya bir dizi serüven içerisindeymişim hissi veriyor. Bazıları bunu komik veya gereksiz görüyorlar ama ben gerçekten çok keyif alıyorum, yeni insanlar, yeni hikayeler, yeni bilgiler, yani kısacası hayata dair bir dolu yenilik görmüş oluyorum. Nasıl oluyor da bu kadar bloga erişiyorum bilmiyorum biranda ben de hayret ediyorum kendime.

Şu aralar kafama çok taktım sanırım istemeden de olsa malum konuyu, ya hiç gerçekleşmezse korkusu sardı nedense :( Bu düşünceyi atmaya çalışıyorum kafamdan ama sanki bir sıkıntı varmış da belli etmiyormuş kendisini gibi sürekli saçma sapan düşünceler içerisinde buluyorum kendimi. Saçmalıyorum biliyorum, böyle düşünerek aslında psikolojik sıkıntı oluşturuyorum bünyemde bunu da biliyorum ne yazık ki :( Umarım düşünmeyeceğim ve bazı şeylerin düzene girmesini bekleyeceğim. Demiştim ya rutinlik de güzeldir diye, gerçekten güzeldir.

Çalışkanım sanki :)

Dün eve gidince hamur mayalasam da hamur kızartsam diye düşünmüştüm ya günlük, ben şaşırtıcı ama yaptım bunu :) Gerçi eve geç gidip hamuru mayalayınca aynı güne yetişmedi ama bu sabah kahvaltıya hazır ettim ben. Haklı bir gurur yaşıyorum! Sabah erken kalkıp ikinci günüm kahvaltı hazırlıyorum, hemde kahvaltılıkları al koy şeklinde olmadan hamur kızartarak eheheh :) Gerçi geceden kesilen elektrik sabah da gelmeyince biraz yağ koktum tabi duş alamadığım için ama olsun kocam çok heves etmişti bende özverili olarak onun bu isteğini yerine getirdim yaşasııın!

Dün iş çıkışı planladığımız gibi Ada kitabevine gittik. Yeni kitaplarımızı aldık ve dergilerimizi aldık. Ben ne anlayacaksam Burda dergisi de aldım, sanki ondan kalıp çıkarmayı becerebilecekmişim gibi olsun, belki birgün o da olur, belli mi olur?

19 Eylül 2012 Çarşamba

Sıradan çok sıradan

İlla hayatımda değişik bişiler mi olması lazım yazmam için? Sıradanlıkta güzeldir, rutin olmak da iyidir, özler insan bazen ki hatta çoğu zaman öyle değil mi?

Birkaç gün önce pek bir hasta oldum, ishal kusma feci şekilde ama o gün geçti çok şükür, sonrasında kaldı mide bulantısı. Tabi akılda soru işareti acaba olabilir mi diye? Mide bulantısı tiksinmesiz gerçekleştiği için olmadığını düşündük, ama insan yine de heves ediyor. Bugün 10:30 gibi karnım ağrımaya başladı ve bingo 5 gün erkenden,  "hayır yok birşey ve belki uzun bir süre daha olmayacak düşünme artık bunu" diyen kırmızı realite! Olmayıversin napalım, olacağı gün gelecek elbette di mi? İki insan da bu kadar çok isterken, temiz kalpleriyle neden olmasın di mi ama? Görünürde sorun da yok, tek sorun bizim kafamızda onu da biliyorum. Belki daha çok benim kafamda, hem hazırım, hem değilim. Önce bunu netleştirmek mesele. Bakalım kısmet. Biz yine de istiyoruz. 2013'de üç kişilik ailemizin dörde çıkması hayali heyecanlandırıyor :) Zaten hep demiyor muyuz karı koca, "o istediği zaman gelecek" diye. Daha fazla takmanın, okumanın, araştırmanın manası da yok di mi? Sonra psikolojik engeller koyacağız önümüze ki koymadık da değil şimdiye kadar. Bakalım vardır bunda da bir hayır diyerek noktalayayım.

Bunun dışında günüm öylesine geçiyor, yapacak çok iş yok ve oturuyorum. Bloglar arasında gezinip, güzel hikayeler okuyorum. Kitap almak istiyorum, akşama Ankamall'e gitmek istiyorum. Ada kitapevi kapanacakmış ve herşey %20 indirimliymiş :) Fırsat değerlendirmek lazım di mi ama? Sonraaa eve gidip, belki hamur mayalayıp, peynirli hamur kızartması da yapmak isteyebilirim. Akşam işler güçler başlayıncaya kadar da, çamaşır yıkamak, biraz ortalığı toplamak ve balkonda kitap keyfi yapmak güzel olur diye düşünüyorum.  Msn üzerinden şimdi sordum kocama akşam ankamalle gidelim mi diye ve cevap geldi yanıyor altta sarı sarı, bakalım; cevap aynen şu "gidek :)" hehe yuppy o zaman gidelim bizde.

İşte böyle günlük, bu arada önemli güzel detayı atlıyorum galiba ben, geçen hafta cuma dan beri sigarayı bırakmak yönündeki istikrarım devam ediyor. Tamamen kesme şeklinde olmasa da çok çok azalttım, mesela şimdiye kadar iki tane içtim ve üçüncü için olan istek tavan yapmış durumda değil. Zaten yanımda paket de taşımıyorum. Sabah kocamdan aldım bir tane, birde arabada gelirken içtim bugün. Aaa unutmadan ekliyim, bu sabah evde güzel kahvaltı yaptık, devamı gelsin inşallah :)

Neyse günlükçüm benden bu kadar, esen kal emi!

11 Eylül 2012 Salı

Tatildi, eğlenceydi ve bitti

Maalesef sadece senede 1 hafta olan bir yıllık iznim var. Ama çalışmayı seven bünyem öyle boş boş durmayı da sevmediğinden esasında bünyeme zor gelmeyen bir durum bu. Bu sene için ben tatil planı yapmamıştım olmasa da olurdu benim nazarım da ama Gogo çok ısrarlı, istekli, hevesli ve heyecanlıydı bu konuda. Ben de akışına uydum bu durumun, ee fena mı oldu? Hayır asla, yüzmek, yeni yerler görmek, başka birşey düşünmemek çok iyi geldi zira. Ee bugün  de hem haftanın hem de tatil dönüşünün ilk iş günü,  adaptasyon sorunu falan da yaşamadım. İşin güzel yanı da bu olsa gerek.

1 Eylül gece 03.30 da çıktık yola, Zeynep'leri de aldıktan sonra. Uzun bir yol bizi bekliyordu. Ben sevmem yolculukları ve hep gerilirim nedense, yine değişen bişi olmadı yine gergindim maalesef. Evi bırakmak, düzenini bırakmak çok bana göre değil sanırım. Ee birde Oscar var tabi evde yalnız kalıp sıkılmak durumunda kalacak olan. aklım hep onda kalıyor, bebeğimiz neticede o bizim. Saat 09:00 gibi Denizli' ye varmıştık. Hazır buradayken Pamukkale'ye de uğrayalım dedi Gogo ve bizde önce ya falan filan dedikten sonra gittik Pamukkale'ye. Sonra da kızdım zaten kendime, başka bir zaman belki gitmeyecektim ve görmediğimle kalacaktım. İyi yaptık da görmüş olduk güzel taravertenleri. Ama hayal kırıklığı oldu bende, ben daha büyük bekliyordum esasında birde daha beyaz. Ne yazık ki elimizi değdiğimiz yeri batırıyoruz. Çevre oteller Pamukkale suyunu kullandığı için ve kendi sularını maalesef oraya bıraktıkları için yosunlaşmış ve o kar beyazlık yerine yer yer sarı, yer yer kahverengi bölgelere bırakmış. Üzücü ama yine de güzeldi görmüş olmak Laodikya Antik kentini de görmüş olduk bu vesile ile birde müze kartı edinmiş olduk, kısa günün karı niyetine.









Öğleden sonra 14:00 gibi varabildik Sarıgerme de bulunan, basit ama masalsı döşenmiş olan Han Boutique Hotel'e. Netten gördüğümüz fotoğraflar bizi yanıltmadı tam da beklentilerimizi karşılayacak şekilde çıktı karşımıza. Yatakların üzerindeki cibinlikler ortama daha sıcak bir hava katıyordu, geneli İkea'dan döşenmiş bu güzel odalara. Kahvaltısı ev kahvaltısı şeklinde oldukça güzel sunuma sahip ve doyurucu ve uzun tutulası şekilde keyifliydi, portakal ağaçlarının gölgesinde kırmızı pöti kareli masa örtüleri üzerinde.



Otele yerleşir yerleşmez ee oturmaya geldik canım şeklinde attık kendimizi Sarıgerme plajına. Deniz ve kum çok güzeldi ama maalesef çok rüzgarlı ve dalgalıydı. Ben dalga varlığında yüzmekten keyif alamıyorum ve hatta yüzemiyorum çünkü sürekli su yutuyorum, ağzımdan burnumdan. Eee birde insanlar için yüzme alanını dubalarla çevrelemişler ve çok az bir alan bırakmışlar. Dubaların dışına çıksan bir türlü çıkmasan bir türlü çünkü aynı zamanda mekanda wind surfing yapılıyor. Nitekim bir ara açıldığımızda dibimizden geçti bir tanesi ve bir daha açılmamıza yetti diyebilirim. Bu şekilde geçen birinci gün akşamı durmadık biz Dalyan'a gittik yemeğe. Uzun uğraşlardan sonra yiyebileceğimiz yer bulup yumulduk yemeklere. Ardından ertesi gün için olan tekne turunun planlarını yaptık. Tabi yorgunluk tavan yaptı, ben iki saatlik uykuyla geçirdim koca günü Gogo o kadar direksiyon salladı, gözler kan çanağı birde, hemen otele dönüp attık kendimizi yatağa mışıl mışıl uyuduk.

İkinci gün ben sabah 07:30 da açtım gözlerimi, hadi dedim havuza gidelim, yatmaya mı geldik sabah sporumuzu yapalım :) Kabul gören isteğim ve sevincimle bir güzel yüzdük kimseciklerin olmadığı ve hatta uyanmadığı muzların arasında kalan otelin havuzunda. Derken 10:30 da Dalyan'da olmamızın gerekliliği nedeniyle kısa tutulan o güzel kahvaltıya geldi sıra. Ucu ucuna yetiştiğimiz turumuz çok güzeldi. Önce bizi İztuzu Plajına götürdü orada 2 saat kaldıktan sonra öğle yemeğini yiyeceğimiz restauranta gittik. Sazlıklar arasında seyreden güzergah oldukça huzur ve neşe vericiydi. Geçen seneden aşina olsam da yine olsa yine aynı hazzı alırım biliyorum. Yemeğin ardından Köyceğiz gölüne çevirdik rotamızı ve bir güzel gölge yüzdük. Tatlı suda yüzmek zor olsa da ayrı bir keyfi güzelliği var kesinlikle. Bingo! Turun son aşaması çamur banyosu!
Severim sandığım çamur banyosunu sevemedim, çamur havuzunun içine girildiğinde ayağının altından kayan yumuşak çamur dokusu beni benden aldı fena oldum ama yine de çamurlandım, madem geldik yapalım diyerekten. Kurur kurumaz da duş tabi ki. Sonra da termal havuz 39C sıcaklığında olan bu havuzu da sevmedim bana temiz gelmedi :( Az biraz orada kaldıktan sonra çıktık zaten teknemiz de bizi bırakmak üzere hazır bekliyordu.

Geçen sene yanımızda kardeşim de olduğu için onun yokluğu içimizi acıtıyordu, Tuncay varken böyle yaptık şöyle  oldu cümleleri ciddi anlamda artmıştı. Otele varır varmaz aradık, ısrar ettik neticede çok yakındı bulunduğumuz yere ve iki güncük de olsa kaç gel diye başını şişirdik çocuğun. Israra dayanamayan tosbaa izin için kolları sıvadı ve güzel haberi aldık yuppy :) Ertesi gün geliyordu saat 14:00 gibi yanımızda olacaktı ne mutlu ona ne mutlu bize :) Bu güzel haberin coşkusuyla gecemizi Sarıgerme'de tamamladık. Gece 23:00 de yenilen akşam yemeğinin ardından (üzerimde Gogo ile diktiğimiz gayet maceralı olan elbisem) günümüzü bitirmiş olduk.


Üçüncü gün; bu sefer sıkışıtrmak zorunda olmadığımız kahvaltımızı rahat rahat sere serpe yaptık keyifle. Zeynep ile otelin havuzunda gölgede uzanarak arada havuza girerek bekledik kardeşimin gelişini. Bu arada palet sipariş ettim kocama gelirken al diye :) Çok sevindim, eksiklik tamamlanmış oldu nihayet. Tuncay'ın oda işlemlerini hallettikten sonra biz yine Sarıgerme plajındaydık o günde. Keyifli geçti. Bu arada harala gürele gidilebilecek koy arayışındayız, önerilerden birini dikkate alıp Sarsala koyuna gidiyoruz ertesi gün. Muhteşem bir koy burası, harika denizi, mükemmel manzarası kesinlikle görülesi yerler arasında yerini almasına yetiyor da artıyor bile. Dağın tepesinden döne döne dar yollardan inerken o manzara hem insanı vuruyor hem de ürkütüyor. Ben zaten dar ve bir tarafı uçurum olan yollardan hep korkmuşumdur, yine değişik bişi olmadı benim tarafımdan :) Ama denize varınca o endişe yerine hayranlığa bırakıyor, o kadar berrak ki deniz, gözlüğe gerek duymadan geçen balıkları görebiliyorsun. Eee birde paletim var artık vız gelir tırıs gider bana mesafeler :) O kadar açılmışım ki, bak sen tam şuradaydın dediklerinde inanamadım. Palet sağolsun, adım kaldı fıtı fıtı :) Ayrılmak istemedim resmen oradan, zor çıktım denizden, hava kararmadan o yolu geçmek derdine çıktık. Bir daha gideriz dedik ama nasip olmadı :( Akşamına bizim balkonda toplandık, kafalar güzel oldu. Ya da bu bir önceki akşamdı bende hatlar karıştı :) Dördüncü gün akşamı aynı yerde yemeğe gittik. Uzun sürede gelse de lezzetliydi yemekler.

Geldik beşinci güne, Tuncay yola çıkacak :( o üzgün ben üzgün ama olsun iki gün de olsa hiç yoktan iyidir. Dönüş arabası 14:00'de kalkacak. Biz yine oteldeyiz kımıldamadık biryere. Beyler Tuncay'ı bırakmaya gitti, biz yayıldık Zeyno'yla. Bugünü böyle bitirelim dedik. Akşama da Göcek'e gittik biraz da oraları görmüş olduk, birşeyler yiyip içtikten sonra son gecemiz de bu şekilde bitmiş oldu.

Sabah erkenden başlanan günler sonuncusunu karşılıyordu. Kahvaltı, hazırlanmaca ve attık kendimizi Sarıgerme plajına. Dönüşten önce son defa bu sezonun deniz keyfini çıkaralım dedik. 15:00'e kadar kaldık denizde, sonraki 1 saat birşeyler yemekle ve duş alıp hazırlanmakla geçti. Kazlar elimizdeeki gözlemeleri görünce sürü halinde gelip yanımızda beklediler, çok tatlı sıpalar. Tabi biliyorlar kimin vereceğini Gogo ile benim yanımda bitti tosbaalar.

Artık yola çıkma zamanı gelmişti, ee geç kalınmamalıydı zira yol çoook uzundu. Attık kendimizi yollara bizde, daha evvel ki planda da olduğu gibi uğramayı unuttuğumuz ama uğramanın keyif vereceği eski klasik otomobil pazarına giriverdik birden. İşte orada film koptu, yola çıkışımız 19:00'u buldu. Eski klasiklerin arasında, orada görevli amcanın da susmak bilmeyen anlatımıyla zaman nasıl geçti anlamadık. Amcamızın, her otomobilde teker teker ve çoklu fotoğraf çekme isteği bitmek bilmedi. Sanırım bizleri de çok sevdi, çünkü gelen diğer vatandaşlarla bizimle olduğu kadar alakadar olmadı. Biz yola çıkıcaz ama desek de dinlemedi, yok durun şunda da fotoğrafınızı çekmezsem çok üzülürüm diye devam sağladı sağolsun. Sonunda da kızlar size bir sürprizim var dedi. Yazı mı tura mı, düz mü yuvarlak mı diye sordu :) Ben yazı dedim. Yuvarlak da yazının olsun dedik, ne ile karşılaşacağımızı bilmeden. Hediyemi aldığımda şaşkınlığım ve sevincim inanılmazdı. Bana üzerinde yuvarlak rengarenk deseni olan bir tavus kuşu tüyü geldi şansıma :) Harikaydı, ilk defa bu kadar yakından görüyordum, bayıldım. Amcanın söylediğine göre; şans, mutluluk, zenginlik, başarı ve sağlık getirirmiş bu güzel tüy. Eee birde ben istemeden geldi, yaşadık dedim :)

Oradan ayrılır ayrılmaz attık kendimizi yollara, yolculuk fena değildi ama yorucuydu çünkü neredeyse tamamen gece yolculuğu şeklinde geçti. Önce bir kaplumbağa çıktı önümüze. Yavrucak yolun ortasına gelebilmiş ancak karşıya geçmeye çalışıyor. Gogo hemen indi ve gideceği yere bıraktı tosbaayı. Daha sonra yolun ortasında birşeyler koklayan bir kedi çıktı :( Kaçmadı sabit kaldı da sola kırarak yanından zarar vermeden geçtik. İlerleyen yerlerde ben arka koltuğa geçtiğim de bir tilki çıkmış. Çok şükür ona da zarar vermedik. Göcekten dönerken yine ben arkada uyuklarken içime doğdu, önümüze bir kedi çıkacaktı ama söylemedim. Nitekim kedi olmasa da köpek çıktı. Ona da zarar vermedik çok şükür. Böylelikle 4 güzel cana zarar vermeden noktalamış olduk tatilimizi. Cumartesi sabah 04:00'de ulaşabildik ancak evimize ve gelir gelmez paldır küldür uyuku evresi. Bizim evdeki kuzu da çok özlemiş bizi, sıkılmış yavrucak, birde bolca heryeri yazlık tüylerini bırakmış, malum mevsim geçisi. Diyorum yazlıklar kalsın, üzerine kışlıkları çıkar daha kalın daha sıcak olur, ne gerek var dökme diye ama dinlemiyor eşek :) Olsun biz onu tüyleriyle de seviyoruz.

Kısa tatil notları:
Tatil güzeldir, istemesen de gidilir!
Yeni yerler görmek ayrı bir keyiftir, az insan çok eğlencedir!
Derinlik ve uzaklık önemli değildir, mühim olan paletin var mı yok mudur!
Deniz altını görmek ürkütücü değil, bilhassa müthiş keyiflidir! Ama yine de çok büyük, görmeye alışık olmadığımız canlılar benden uzak dursundur!
Fotoğraf olmadan bu yazı bir hiçtir! Tez vakitte elime geçer geçmez, fotoğraflar eklenecektir!